Rusya, ABD’nin Ukrayna’ya yaptığı silah sevkiyatında yaşanan geçici duraklamayı — özellikle yaklaşık 30 adet Patriot füzesinin teslimatının ertelenmesini — Washington’un Kiev’e olan uzun vadeli bağlılığını sorgulatmak için bir fırsat olarak değerlendiriyor.
Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, bu gelişmeye memnuniyetle tepki vererek Amerikan savunma sanayisinin küresel taleplere yetişmekte zorlandığını ima etti. “Sanayi, gereken miktarda füzeyi yeterince hızlı üretemiyor — özellikle İsrail’e yapılan sevkiyatlar da göz önüne alındığında,” diyen Peskov, ABD’nin önceliklerinin kaymakta olduğunu öne sürdü.
Rusya’nın devlet yatırım fonunun başkanı Kirill Dmitriev de Telegram üzerinden yaptığı açıklamada benzer ifadeler kullandı: “Bu karar, Batı’nın Ukrayna’ya desteği sürdürme kapasitesi ve ABD’nin savunma önceliklerinin nerede olduğu konusunda ciddi soru işaretleri doğuruyor.”
Rus yetkililer bu duraklamayı Batı’nın yorgunluğunun bir göstergesi olarak yansıtmaya çalışsa da, askeri uzmanlar ve eski yetkililer durumun tam tersine işaret edebileceğini savunuyor. Peskov, Ukrayna’nın daha az önleyici füze almasının Moskova’yı “özel askeri operasyonun” sonuna daha da yaklaştırdığını iddia etse de, Rusya aynı zamanda Ukrayna’ya yönelik füze saldırılarını yoğunlaştırmış durumda. Analistler, yalnızca Haziran ayında Rusya’nın 5.000’den fazla füze fırlatma yolunda olduğunu ve bunların birçoğunun sivil altyapıyı hedef aldığını bildiriyor.
Savaş Araştırmaları Enstitüsü (ISW), Çarşamba günü yaptığı değerlendirmede, ABD’nin bu yardımı durdurmasının Putin için stratejik bir kazanım olduğunu belirtti. “ABD yardımını azaltmak ne sürdürülebilir bir barış sağlar ne de Putin’in zafer hesaplarını değiştirir — sadece zamanın onun lehine işlediği inancını pekiştirir,” açıklamasında bulundular. Enstitüye göre, Putin’in stratejisi, Batı’nın desteği azalmaya devam ederken, Rusya’nın yavaş ama istikrarlı ilerlemelerle savaşı sürdürmesi üzerine kurulu.
ABD yetkilileri ise duraklamayı, mevcut silah stoklarını değerlendirme ihtiyacıyla gerekçelendiriyor. Pentagon, müttefiklere verilen destek ile kendi savunma hazırlıkları arasında denge kurulması gerektiğini vurguluyor. Ancak bu karar eleştirilerle karşılaştı. Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, New York Times’ta yayımlanan yazısında, durdurulan teslimatların çoğunun aktif askeri stoklardan değil, satın alma sözleşmeleri yoluyla sağlandığını ifade etti. “Bu siparişler askeri hazırlık seviyemizi düşürmez — tersine daha yeni ve gelişmiş mühimmatlarla yer değiştiriyorlar,” dedi.
Askerî analist Colby Badhwar da benzer şekilde Ukrayna’nın taleplerini — Patriot sistemleri, GMLRS roketleri, Hellfire tanksavar füzeleri ve mühimmat dahil — ABD’nin toplam savunma kapasitesiyle kıyaslandığında “mütevazı” olarak nitelendirdi. Hatta Savunma Bakanlığı’nın siyaset direktörü olan Elbridge Colby’yi, bu duraklamanın arkasındaki isimlerden biri olarak, “hem Ukrayna’yı hem de Savunma Bakanlığı’nı bilinçli şekilde baltalamakla” suçladı.
Trump döneminin etkili savunma stratejistlerinden biri olan Colby, uzun süredir ABD’nin Ukrayna’ya aşırı bağlı olduğunu ve bu bağlılığın Çin’in Tayvan’a yönelik tehditlerine karşı yeterli caydırıcılık oluşturulmasına engel olduğunu savunuyor. Eleştirmenlere göre bu yaklaşım artık politikaya da yansımış durumda.
Ukrayna’nın en güçlü savunucuları dahi Patriot sistemlerinin küresel çapta yetersiz kaldığını kabul ediyor. RAND Corporation’ın Kasım ayında yayımladığı rapor, üretim eksiklerinin aktif envanterden karşılanabileceğini ancak bunun belirli riskler içerdiğini belirtti. Yine de analiz, iç üretimin artırılması ve Ukrayna ordusunun etkinliğinin geliştirilmesinin bu riskleri azaltabileceği sonucuna vardı.
Ancak zaman, Kiev’in lehine işlemiyor. NATO’nun tedarik ajansı bu yıl başında Patriot füzeleri ve bağlantılı sistemler için 5,6 milyar dolarlık bir sipariş verdi — ancak teslimatlar 2027’den önce başlamayacak. Öte yandan ABD Ordusu da Patriot füze sistemleri tedarikini artırmak ve üretim kapasitesini genişletmek için ek finansman arayışında.
ABD’nin şu anda 30 Patriot füzesini Ukrayna’ya gönderecek imkânı olup olmadığı, büyük ölçüde Washington’un Moskova’dan gelen tehdidi ne kadar ciddiye aldığına bağlı.
Stimson Center Başkanı Brian Finlay, Avrupa ile ABD arasındaki algı farkına dikkat çekti. Prag’da düzenlenen GLOBSEC Güvenlik Forumu’nda konuşan Finlay, “Avrupa başkentleri ile Washington arasındaki tehdit değerlendirmeleri, Soğuk Savaş’tan bu yana belki de hiç bu kadar farklı olmamıştı,” dedi. “Bu durum, risk algısında temel bir ayrışmaya işaret ediyor ve hepimizi endişelendirmeli.”